Sevgili Dostlarım,
Bir süredir yazılarıma ara verdim. Bunun nedenini şüphesiz tahmin etmişsinizdir. 6 Şubat depreminde güzel ülkemizin yaşadığı asrın felaketinden sonra, açıkçası, kendimi bir yandan yardımlara verdim bir yandan da sanata. Deprem bölgesinde değildik o travmayı oradaki vatandaşlarımız kadar yaşamamız zaten mümkün değil ama 6 Şubattan bu yana kafamı ancak toparlayıp, bilgisayarımın karşısına geçebildim.
Depremden yaklaşık 1 hafta önce, Four Seasons Bosphorus’ta resim sergileri düzenleyen Sevgili dostum Hülya ile keyifli bir röportaj yaptım.
Önceki yazılarımın bir tanesinde, sanata değer ve destek veren dünyadaki ünlü otelleri konu almıştım. Ancak Four Seasons Bosphorus’un benim için ayrı bir yeri olduğundan, bu röportajı ayrı bir yazıda yayınlamak istedim.
Four Seasons Bosphorus benim için neden önemli derseniz, bu güzel otelin yıllardır anlaşmalı sanatçısı olduğumdan, eserlerim dönüşümlü olarak sergileniyor. Four Seasons Bosphorus Hotel, Türkiye’de sanata gerçekten destek veren nadir otellerden bir tanesi. Tabii bu güzel projenin altında imzası olan Sevgili Hülya Şekercioğlu’nun büyük emeği var. Türkiye’de hem yeni, hem de ünlü ressamları bir arada, aynı platformda buluşturabilen başka bir sanat danışmanı daha yok. Hülya Şekercioğlu ismini duyduğumda kendimi kocaman bir sanat ailesinin parçası gibi hissediyorum.
Şimdi sıra geldi keyifli röportajımıza
Four Seasons Bosphorus’daki sanat aktivitelerinden bahseder misin?
Four Seasons da yaklaşık 4 seneden beri Türk sanatçılarını desteklemek ve yabancı misafirlerimize tanıtmak amacıyla her üç ayda bir değişen karma sergi düzenliyoruz. Otelimizde her sergide ortalama 120-130 arası farklı disiplinlerde eserler sergileniyor. Her sene bir tane de solo sergi düzenlemeye çalışıyoruz. Şimdiye kadar 23 ülkeye satış yapmışız ve bu gururla söylüyorum bu gerçekten hem bizim için hem de sanatçılarımız için büyük bir başarı
Four Seasons Bosphorus ‘daki eserlerin dijital görsellerinin, ziyaretçilerin otel odalarında yer alan ekranlarda da gösterilmesi sence nasıl olurdu?
Dijitalin hayatımızın bir parçası olduğunun farkındayım O yüzden, bunun için özel bir çekim yapıldı ve uzun süreden beri bu tarzda bir video odalarda misafirlerimize gösteriliyor. Aynı zamanda otelin içindeki ekranlardada aralıklarla bu konuyla ilgili tanıtımlar dönüyor.
Senin İstanbul Le Meridien Hotel’de bir galerin var. Bu projenin hedefi nedir?
Evet Le Meridien Hotel de tıpkı Four Seasons Bosphorus gibi sanat zevki yüksek bir profile hitap ediyor. Burada açtığımız mekan oldukça farklı. Türk sanatını hem tanıtmak hem de çalıştığımız sanatçıları fuarlara taşıyabilmeyi amaçladığımız bir proje. İki ayda bir solo sergilerinde ajandamızda olduğu yeni nesil bir galeri konseptinde
Sipariş sanat (comissioned art) hakkında ne düşünüyorsun? Bu konseptde sanatçılarla birlikte yürüttüğünüz projeleriniz var mı?
Sanatçılar kendilerine verilen özgürlük ve kreatif kontrol düzeyine göre sipariş üzerine yapılan işlere karşı farklı tutumlar alabilirler tabiki. Bazı sanatçılar, sipariş edilen işleri keyifli bir fırsat olarak görür ve bu tür işleri yapmak için hevesli olabiliyorlar.Fakat gelgelelim var olma hevesi, kimi zaman etiğin hiçe sayıldığı sanatın yok edildiği bir ortama zemin hazırlıyor ve maalesef bir çok kişi bu durumun farkında değil. Öyle ki evimin rengine uygun olsun sendromu yaşayanlar, psikolojim kötü etkilendi hezeyanları, öteki sanatçıyı kopyala istekleri 21. yüzyılın çağdaş sanat utancı olarak tarihe geçebilir. Bugün artık sanatçı yaratıcılığı, sanat yapıtından daha çok ‘kendini sunuş’ biçiminin orijinalliği için harcanır hâle geldi. Yani sanatçı ürettiklerinden çok, kendisiyle, kendisini pazarlamayla var olabiliyor. Birer ticari nesne hâlinde sunulmak durumuna düşmüş ya da düşürülmüştür. Bu nedenle sipariş sanata biraz daha temkinli yaklaşıyorum. Herhangi bir sanatçıyla şu anda böyle bir konuda işbirliği içinde değilim.
Four Seasons Bosphorus’da hangi tanınmış sanatçıların işleri yer alıyor?
Şu anda otelde Mehmet Sinan Kuran, Seçil Erel, Bedri Baykam, İsmet Doğan, Ahmet Nejat, Erdil Yaşaroğlu, Murat Germen, Erkan Yaprakkıran, Ali Alışır, Evren Erol, Pınar Dupre, Mahmut Aydın, Gazi Şansoy, Bahri Genç, Ercan Akın, Nil Büyükbayraktar, Şükrü Karakuş, David Gershtein ve tabiki Emre Ertürk ve daha onlarca sanatçımız var.
Türkiye’de gelişmekte olan gastronomi alanında, resim ve heykelin önemi nedir dersek, bize neler söylersin?
Gastronomi, yemeğin topraktan sofraya hazır hale gelme sürecinde; sağlık bilimlerinden teknolojiye, fen bilimlerinden beşeri ve sosyal bilimlere kadar pek çok farklı disiplinle ilişkisi olan bir daldır. Gastronominin kesiştiği bir diğer disiplin de tabiki her daim sanattır. Lezzetin ve görselliğin estetik boyutunun keşfi, yemek sisteminde güzeli ortaya koyma çabasının giderek önem kazanmasını sağlamış, bunun sonucu olarak da gastronomi, sanat ile ilişkili bir alan haline gelmiştir. Yemek tepsisini tabloya benzeten Roland Barthes “Yiyecekler tıpkı bir sanat eseri gibi estetik duygularımıza hitap edebilirler” der. Aklınıza gelen herşeyde sanat varsa neden bunun içine yemek girmesin. Yemeğin içinde sanatı, sanatın içinde yemeği aramak, her birini bir diğerinde bulmak mümkün. Yemek kültürel olduğu kadar sosyolojinin ve sanatın da konusu. Hem ilham kaynağı hem sanatın kendisi. Yemeğin sanat için ilham kaynağı olması insanlık tarihi kadar eski. Tarih boyunca edebi ve sanatsal üretimin en güçlü temalarından biri. Diğer sanatlardan yemeğin farkı tüketiliyor ve bu yüzden sürekli kendisini yeniliyor olması. Mutfak her zaman sahnede. Her sofrada bir sanat var, her tabakta bir hikaye gizli.
Gastronomide marka olmak sadece lezzet ve sunum ile mi alakalı sence?
Gastronomide marka olmak sadece lezzet ve sunumun birarada sürdürülebilir olmasında yatıyor. Aksi olduğunda maalesef belirli bir çevre tarafından bilinen ve ömrü uzun olmayan işler ortaya çıkıyor.
Sence, otellerimizin dekorasyonu ve sunmak istediği deneyimleri; resim, heykel ile karekter ve tarz kazansa, diğer ülkelere giden a-plus vip turistlerin ülkemize gelmelerine katkı sağlar mı?
Sadece sanat tek başına yeterli olsaydı keşke ama bugünkü konjonktürde açıkçası hiç sanmıyorum….
En pahalı mermer zemin, en pahalı masa ama duvarda evin tarzını oluşturan tablolar yok, sence o evin ruhu olur mu?
Sanatın kurgulanmış ve uygulanmış her dalının yaşadığımız mekanlar üzerinde etkisi oldukça yüksektir. Sanat, mekana görsel estetik, yeni bir boyut, farklı bir dil, tat ve doku katmakla beraber o mekana yeni bir can, kişilik ve orayı tanımlamayı kolaylaştıran bir hafıza da katar. Sanat eseri ister bir tablo gibi tek boyutlu olsun, ister bir heykel gibi 3 boyutlu olsun, ister hareketli dijital bir eser olsun, mekanı tanımlamada, anlamada, içinde yaşamı sürdürme aşamasında hep bir uyum ve akışkanlık yaratır.
İstanbul’da en sevdiğin restoran hangisi?
Maslak oto sanayide Adanadan Istanbul’a yakin bir zamanda şubesini açan Kebapçı Asker Usta bu aralar benim çok sevdiğim gizli bir adres.
Louis Vuitton ile Yayoi Kusama iş birliği yenilendi. Bu işbirliği hakkındaki düşüncelerin neler?
Evet; Japon sanatçı Yayoi Kusama ve Fransız modaevi Louis Vuitton’ın iş birliği moda dünyasında son dönemin en çok ses getiren olaylarından biri oldu. 93 yaşında ve 40 yıldır kendi isteğiyle Tokyo’daki bir psikiyatri kliniğinde yaşayan Kusama’nın, bugün onun adına satılan her şeyin ne kadar farkında olduğunu ve bu iş birliğini sanatçı adına kimin imzaladığını acayip merak ediyorum.
Ama bunun dışında bu işbirliğinden çıkan şey: seyir zevki yani teknolojinin gücünün sanata etkisi; sanatın modaya katkısı; sanatçı-marka işbirlikleri; sanatçıların eserlerini ya da adlarını markalarla yan yana getirirken nasıl süzgeçler kullandığı; eserin ve sanatçının ‘fiyatı‘; zamanın ruhunun lüks moda ve sanata yaklaşımı diyebilirim.
Sence Türk markaları yaratıcılıkta neredeler? Yurt dışında olduğu gibi bizde ne zaman sanat ve moda el ele verecek?
Bizde yaratıcılık var mı bilemiyorum ama taklitçilik heryerde. Yeni birşeyler keşfetmek araştırmak yerine herkesin elinde bir telefon sosyal medyada gördüklerini birebir uygulamaktan öteye geçemiyorlar.
Aslında Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, dünyadaki markalar ne yapıyor, bu ülkelerin bulduklarından yola çıkarak nasıl farklılıklar getirilebilinir araştırılıp doğru düzgün özgün bir şekilde sanatla birleştirilip uygulanabilinirse süper olacaktır.
Bu güzel röportaj için Sevgili Hülya Şekercioğlu’na teşekkür ederim.
Bir başka yazımda görüşmek üzere, sevgiyle, mutlulukla kalın….
Çekimler için Pavos Dijital‘e teşekkürler
Yorum
Sevgili Emre Ertürk Yazını keyifle okudum Okurken sanatin içinde oluyor insan ve negatif herşeyi unutuyor teşekkür ve tebrik ediyorum Kizim Aslı nin can arkadaşı olman nedeni ile de gurur duyuyorum
Çok teşekkürler Sevgili Şükran Hn